17 Temmuz 2015 Cuma

HER HEDEF ONCE BIR HAYAL ILE BASLAR - PARIS 2015

Yasamda mutlu ve basarili olma yolunun kendi sectigimiz hedeflere ulasabilmekten gectigine inanirim. Elbette baskalarinin koydugu basari kistaslarina gore de basarili olabiliriz ama bu, baskalarinin hayallerini gerceklestirmekten oteye gidemez. Elde yine basari, yine gerceklesen hayaller olur, ama bizimkiler olmaz ve hayatımızda hep bir seyler eksik kalir. Bizi kendi hedefimize ulastirmasi icin sececegimiz yolun ve yontemlerin hem ekonomik hem verimli hem de surdurulebilir olmasi gerektigini dusunurum. Yeter ki kendi potansiyelimizin bilincinde ve kendi gercekligimizle ortusen, bizi gelistirecek dogru hedefler secebilelim. 

Hangi hedefi ele alirsak alalim, oncesinde mutlaka gerekli hazirliklarin yapilmasi gerekir. Hedefe giden yolda degisken kosullarin sunacagi cesitli sartlara hazirlikli olunmalidir. Her tur spor etkinliginde fiziksel, teknik ve psikolojik olmak uzere uc tur hazirlik vardir ve bunlar birbirinin tamamlayicisidir. Birindeki eksiklik digerinde zafiyete yol acar;

Yogun antrenman donemlerinde kendi adima uc hazirligi da cok dikkatli ve ozenli yapmaya calisirim. En fazla da psikolojik hazirligi ciddiye alirim. Bu deneyimi en son ilk resmi yarisim 2015 Paris Maratonu'nu kosmaya karar vermeden once yasadim. Yarisa hazirlik antrenmanlarim boyunca kendimi diger kosucularla karsilastirma firsatlari buldum; hangi alanlarda guclu oldugumu, hangi alanlarda gelisime acik yonlerim oldugunu gozlemledim. Nasil bir basari ve nasil bir yolculuk hayal ediyorum, bunun icin hangi konulara yakin, hangi konulardan uzak durmam daha dogru olur gibi sorulari kendime sordum. Bir yandan da dogada kendimi daha iyi tanima, sinama, gelistirme ve karsilastirma firsatlari buldum. Bu vesileyle kendimle, yeteneklerimle ve yasamdan beklentilerimle ilgili gercek bir farkindaligim olustu. 

Belli bir seviyeye eristikten hedefimi belirlemek icin dusunmeye basladim. Her hedefin once bir hayal ile basladigini, hayaller somutlastikca bir hedefe donusecegini kurumsal is yasantimdan biliyordum. Hedefim gercekten istedigim, benim icin anlami ve degeri olan bir sey olmaliydi. Kardesim kadar deger verdigim bir dostumun yegeninin hastaligi ve onun iyilesmesi icin ortak basarma istegimiz beni tetikledi. Hedefime gercek bir anlam katti. Paris Maratonu'nu 4 saatin altinda dereceyle tamamlamayi kendime hedef koydum. 42,2 km mesafeyi kosarken insanin harcadigi gucun, ormanda elinde baltayla hic durmadan 12 saat odun kesen orman iscisinin harcadigi enerji ve guce esit oldugunu duymustum. Kosu sporu ile ugrasanlar bilirler ki, maraton kosmak en yuksek dagın zirvesine cıkmak gibi, fiziksel gücün ve cesaretin en zor testidir. Hedefime ulasmak icin cok calismam ve bir cok zorlukla mucadele etmem gerektigini biliyordum. Odaklanmam gereken hedef kendi potansiyelimi, icimdeki en iyi ve en ustun kendimi ortaya cikarmak ve adim adim ona ilerlemekten olusmaliydi. Baskalarinin hedefi degil kendi hedefimi, baskalarinin sinirlarini degil kendi sinirlarimi asmam gerektigini biliyordum. Kendimle yarismaya baslamaliydim. Yasam icindeki hedeflerim ne olursa olsun ve nasil gorunurse gorunsun, esas hedefim kendimi asmak olmaliydi.

Yoneticilikte zamani ve kaynaklari ekonomik kullanmanin basarinin sirri oldugu soylenir ki dogrudur, ancak bence bu tek basina yetmez. Asil olan, hedefi dogru secmek ve kendi imkan ve kabiliyetlerimizle, kendi kaynaklarimizla bu hedefe odaklanmaktir. Bir hedefe odaklanan zihinin, bu dikkati sayesinde degisiklikleri ve zor fark edilebilecek firsatlari yakalayabilecegini deneyimledim. Iyi bir maratoncu, yarisi mevcut kosullar altinda kosamasi gerektigini bilir ve kosullara degil yarisa odaklanir. Kosullar sadece yariscinin kosarken tutum ve davranislarini, izleyecegi stratejiyi ve alacagi kararlari belirler. Hic bir zaman sogukla, yagmurla, karla ve sicakla daha dogrusu olumsuz hava kosullariyla bir sorunum olmadi. Sartlarla kavga ederek degil, o sartlara uyum saglamaya calisarak hedeflerime dogru yol aldim. Zaman zaman yasadigim sosyal, kisisel ve ekonomik sorunlarimi bahane olarak gormemeye ve bu sartlar altinda dahi yontemler gelistirerek ilerlemeye gayret ettim. Zihnim her sart altinda beni hedefime yaklastiracak bir yol bulmayi basardi. 

Temel stratejim adim adim ilerlemek ve bir sonraki adima geldigimde, oncekilerden guc alarak yeni bir adim atmak icin inancima ve ozguvenime dayanmak oldu. Herkesten once basaracagima kendim inanmistim. Sabah 5'te kalkmaktan, haftanin bazen 5 bazen 6 gununde antrenman yapmaya ve her gun yeni bir deneyim kazanmak icin sporcu biyografileri okumaya kadar pek cok eylemle disiplinimi guclendirdim. Bu displin, hedeflerimin arkasindan gidebilecek gucu bana saglarken, nefsimi de terbiye ederek insana ozgu zaaflardan beni korudu. Kendi yasamim uzerinde muazzam bir kontrol gucune eristim. Hangi seviyede hata yaptiysam o seviyedeki degisiklikler ve iyilestirmelerle cozum yollari gelistirdim. Bu çözümler orta ve uzun vadede ozguvenimi arttirdi. Makro planima uygun mikro planlarla daha gercekci ve kolay ulasilabilir ara hedefler belirlememi ve her defasinda yol haritami gozden gecirmemi sagladi. Insan her zaman ve her konuda elbette ki basarili olmayabilir, ama basarisizligin sebebi plansizlik olursa gercekten bu emege cok yazik olur. Cinli savas stratejisti Sun Tzu'nun dedigi gibi "Savas karargahta kazanilir." Mucadeleye baslamadan once, strateji ve planlama asamasinda yapilan ve yapilmayan her turlu hazirligin, o hedefe ulasma cabasinin sonucunu ciddi anlamda belirleyen unsurlar olduguna her zaman inanmisimdir.

Ve buyuk gun geldi. 12 Nisan 2015 sabahi Paris'te uyandim. Yaris icin hazirdim. Karmakarisik duygular icinde, sabah herkesten once baslangic kulvarinda yerimi aldim. Bir yandan uzaktan beni izleyen en buyuk destekcim esimin heyacanini goruyor, diger yandan iyilesme mucadelesi veren Ali'nin ailesinin finish cizgisine vardigimda yasayacagi mutlulugu ve umudu hayal ediyordum. Cok cok onemli bir sorumluluk aldigimin farkindaydim; hayatimda daha once bu kadar uzun bir mesafeyi kosmamistim. İyi hazirlanmistim ve basaracagima inancim tamdi. Dunyanin dort bir yanindan 40.000 sporcunun katildigi yarisin muthis bir atmosferi vardi. Hayatimda kendimi bu kadar ozel hissettigim, bu kadar cok inandigim bir ani hatirlamiyorum. 

Yaris basladi. Her katılanın motivasyonu farklıydi. Kimi ogrenci, kimi is adami, kimi guclu bir anne... Kimi ise zihinsel engelli oğlunun tekerlekli sandalyesini iterek kosuyordu. Herkes tek bir amaca kilitlenmişti; o mesafeyi kat etmek. Cok buyuk bir dayaniklilik gerektirdigi için nasil yaparsaniz yapın, izleyicilerden inanilmaz bir saygı ve destek goruyorduk. Yarisin 35. km'sine kadar stratejime paralel hizli ilerledim, vitaminsizlikten dolayi yorgunluk belirtilerim baslamisti. Az ileride su istasyonunda ictigim bir bardak su ve yedigim 3-5 adet jelibon ile, yorgunluktan kararmaya baslamis olan gozlerim bir anda aydinlandi. Topladigim o gucle finish cizgisine ulastim. Hem de 3 saat 43 dakika kadar, ilk maraton icin iyi sayilabilecek bir dereceyle basardim. Toplam 3.800 kalori harcamama ragmen yorgunlugumu unutmustum. Iste o an simdiye kadar hic deneyimlemedigim buyuk bir mutluluk yasadim; gözyaşlarım sel oldu, sinirlerim boşaldı, nefesim kesilmeye başladı. 

 
Maratonu bitirebilmek kendinize yuksek bir hedef secip başarabileceğinizin en büyük ispatidir. Bence hayatın diger alanlarında da onemli riskler alabilmeniz ve yasamla ilgili onemli kararlar verebilmeniz için gereken guveni sağlar. Che Guevara’nın guzel bir sözü vardır; “Bir seyi yapmak için o seyi cok sevmek gerekir. Bir seyi tutkuyla sevmek icin ise o seye deliler gibi inanmak gerekir.” İnandıklarimi ve tutkuyla hedefledigimi gerceklestirmistim. Benim icin basari, istedigini elde etmek, mutluluksa elde ettigini sevmektir. Basariyi ve bu mutlulugu paylasmayi seviyorum.

Herkesi Maraton kosma ve bitirme keyfini yasamaya davet ediyorum.